Şiir kitabım "Gövdesi Hakkında Konuşan Kelebek" ile ilgili Yitiksöz Dergisi'ne verdiğim cevap.
Kitabınız Çıkınca Ne Hissettiniz?
Hayatımızda bazı anları dondurmak isteriz. Bunlar daha çok mutluluk ve sevinç anlarına hitap eden vakitler, saatlerdir. Belki de ilk duygusu buydu diyebilirim. Bir tür coşku ve heyecan. Böyle hissetmeme sebep olan; sanat alanında bir emek verdikten sonra, bunu somutlaştırdığımız ânın heyecanıdır. Zaman zaman da geçmişimle bugün arasında gidip gelme duygusu yaşattı bana. Dokuz yaşında annesinin ölümü üzerine babasının odasına gidip şiir yazan bir çocuğun artık bir yetişkin olarak elinde tuttuğu o kitap belki de; bilincin çocukluktan bugüne akan bir gerçeklik olduğunu bana en sahici bir duygu olarak hissettirdi.
Zaman aktı büyüdük, var olma deneyimimizi hayata kanıtlama uğraşı içine girdik ama neydi beni her zaman şiirde tutan duygu; biraz da bunun üzerine düşündüm. Şiirde durmak biraz; hayata ve onun bize sunduklarına bir sihirli göz olarak bakmak isteme cesaretidir. Bir istasyon herkesin her gün geçtiği bir yer olabilirken şairde bir anlam ifade etmesi de bu yüzdendir. Buralarla birlikte düşündüğümde; hayat karşısındaki savunmamım bir bölümünü yapmışım gibi hissediyorum. Yaşamak bize bir ödev yüklüyor bu kendi hayatımızın oluştururken durduğumuz yer ve anlamdan toplumdaki yerimize doğru akan bir yol denebilir. Yıllardır kafasının içinde buralara dair sorular sormuş ve cevap aramış biri olarak, sanki artık bir sesim var ve bu sesin ifade gücünün ulaşabileceği bir alanı da yaratıyorum duygusu da oluştu. Bir de şöyle duygular oluyor tabi; sözümüzü söyledik ama muhatabı bunu hangi gerçeklik bağlamında ele alacak. Günlük hayatın dilinden beslenen o imgeler okuyanların dünyasında a güne şöyle de bakılabilirmiş hissini uyandıracak mı? İnsan biraz da bunun merakıyla dolu oluyor.
Tabi elbette bir şairin olmazsa olmazı olan keder ve hüzün, insan birden durup kalbine bakıyor, kanama durmuş mu? Acı artık somut bir gerçeklik olarak var olduğunu kabul ederken içime etkisi hâlâ aynı boyutta mı? Buraların cevabını da aradım. Bulduğum şeyler, biraz tuhaf. Bu ister bir aşk için çekilen acı olsun, ister dünyada var olma duygusu üzerine çekilen bir acı isterse de; dünyayı değiştirmek üzerine çekilen bir fikrin acısı olsun. Acı çekmek benim kanaatimde insanı tuhaflaştırıyor, her yerin o yabancısı gibi birine dönüştürüyor. Kitapla birlikte de bu acının da artık adını bir şekilde koymuş oldum duygusu geldi.
Bütün bunların üzerinde; mutluluktan ve keyiften kendime açtığım o alanda, insan olmanın tüm duyguları aynı anda ortaya çıktı gibi bir şeye dönüştü. Burayı açıkça tanımlamak istememekle birlikte kitabın anlamı toplumdaki karşılığını bulmaya başladıkça; evet bunu hissetmiştim gibi bir duygu olarak bendeki varlığını yaşatacak diye düşünüyorum.
Yaşam boyunca, hayatın neye karşılık geldiğini ve neye değdiğini bir merak unsuru olarak içimde taşıdım. Kitap çıktığı andan itibaren de; benim dünya üzerine kelimelerle yapmaya çalıştığım bu savunu, bakalım neye dönüşecek duygusunu da yoğun hissettim. Aslında kendinizi iyi hissettiğiniz anları açıklamaya çalışırken zorlanırsınız; bu tıpkı sevimli bir kuşun ya da kedinin neden size çok tatlı göründüğüne sebep aramak gibidir. Son söz olarak birden içimize doğan iyilikler Tanrı’nın lütfudur diyorum, bu anlar için sadece şükretmek isteriz. Çünkü bu bir nevi, içinizdeki iyi duyguya teşekkür etme isteğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder