Bu Karanlık Gece’nin
aydınlık sabahı yok
Türk olmak bizim için her zaman övünç kaynağı, asla Türk olmayı yere göğe sığdıramayız. Sanki bize çağlar boyunca verilmiş bir övünç madalyası ve her yüzyıl bizim için bu övünce açılan kapı. Türk yiğittir, cesurdur, uludur, dürüsttür, çalışkandır ve Tanrı tarafından kutsanmıştır. Sahi Türklük üzerine konuşurken bu övgülere denk gelmediğimiz bir konuşma geçiyor mu ben pek bilmiyorum. Uluslar çağında insanın ulusuyla övünmesi ve onu bir şova dönüştürmesi bir açıdan bakınca sorunsuz görünüyor ama biraz yakından bakınca bu yüceltme ancak başkalarına haksızlık yapılarak ulaşılmış bir nokta gibi.
Yüz yıllık Cumhuriyet geleneğimiz; bazı hatalarla dolu ve biz bunu çok da kabul etmek istemiyoruz. Ulus olma bir ve beraber olma iç güdümüzün altında kısmen öteki olana yaptığımız haksızlıklar yatıyor. İmparatorluk bakiyesinden yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken biz bazı uluslara haksızlık ettik; özellikle gayrimüslimler. Sonra Kürtler sonra da kuruluş felsefesine ters herkes birden öteki olup çıktı.
Sürekli olarak övündüğümüz Türk olma hali aslında ötekine yaptığımız haksızlıkları da üstünü kapatan bir bayrağa dönüştü. Anadolulu olmak da bunların bir parçası; ulu Anadolu, tarihiyle gurur duyduğumuz Anadolu, bağrında güzel insanlar yetiştiren Anadolu artık bir tahammülsüzlük yurdu ve kendinden olmayana yaşam hakkı tanımayan bir yurt.
Buralara dair eleştiri yaptığımızda da hemen vatan, millet ve bayrak duygularımız sorgulanır. Kimliğimiz sorgulanır ve kim olduğumuz yeniden tanımlanmaya başlanır. Gerçek şu ki; toplum olarak; öteki dediğimiz, gayrimüslim, Kürt, Alevi, homoseksüel gibi katmanlara karşı son derece tahammülsüz ve acımasız olabiliyoruz. Tek renk tek millet tek ses olma duygusu mutlaka beyaz, sünni ve Türk olmayla eşdeğer. Diğer türlüsünü görmek, duymak hayatın içinde barındırmak istemiyoruz.
Halbuki, yaşamı anlamlı kılan öteki değimiz bir başkasıyla hayatı paylaşırken adil ve hoşgörülü olabilmek. Edirne’den Kars’a kanayan bu yaramıza az dokunmaya çalışsak hemen acımasızlık devreye giriyor ve birileri canıyla ödemek zorunda kalabiliyor. Hayatta olmak bir bedel ödemeye dönüşebiliyor.
Bunlar ve bir çoğunu bana düşündüren Özcan Alper’in Karanlık Gece filmi oldu. Yaşanan köye dışarıdan gelen (yabancı) orman mühendisi genç Ali’nin trajik sonu, ne kadar da tahammülsüz ve acımasız olduğumuzun haykırışı. Yaban hayatına karşı ilgili olan Ali köyün güzel kızı Sultan’la yakınlaşmaya başlayınca, daha önceden çok iyi anlaşmış olmalarına rağmen İshak’ın da dünyasında dışlanıyor. Ölümle biten trajik sonu kendine hazırlamasının altında yatan gerçek; bir yabancı olarak orada varlık göstermesinden başlıyor. Olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen vicdan mücadelesinden sağ çıkamayan İshak, kendini aklamak için verdiği mücadele de başarılı olamıyor. Köylülerden farklı düşünmesi, suçun ifşacılığını yapmak istemesi belki de her şeyden çok vicdanını susturmaya çalışırken; köylülerin ona da reva gördüğü son Ali’yle aynı oluyor. Açıkçası sarsıcı ve kötülüğün acımasız doğasının nelere mal olabileceği üzerine düşündüren bir gerçeklik. Bu sonla filmden çıktığımızda, insan olmanın tam karşılığının ne olduğu üzerine donup kalıyoruz. İnsan olmanın acımasız doğası üzerine şiddetli bir acıyı gösteren son.
Tema olarak bazı noktalarda Kurak Günler çağrışımı yapsa da içerik olarak daha gerçekçi kotarıldığına bizi ikna ediyor. Erkek olmanın vahşi doğası da filmin eleştirel bakış açısı arasında sayılabilir. İshak ve Ali diğer erkeklerle kıyaslandığında daha feminen kalmaları, alkol ve bazı erkeksi hikayeler etrafında köyde dönem erkeklerin dünyasına uyumlu değil. Ve bu erkekler organize kötülüğün mimarları.
Şu an sinemalarda gösterimde olan film; Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Film ödülü aldı ayrıca Ankara’da da Jüri Özel Ödülü.
Karanlık Gece; organize kötülüğün ve erkek dünyasından beslenen acımasız yaşam şeklinin açıkça gözümüze sokulan, Anadolu irfanımızın da bahsedildiği kadar steril olmadığını haykıran bir yapıda. Filmin dünyasını belki çok karamsar bulabiliriz ama yaşadığımız hayatın içinde de hangimiz bu karamsarlığın içinden geçmeden var olabiliyor sorgulamak lazım. Bunları ve daha fazlasını düşünmek için filmi görmenizi isterim.