3 Ekim 2023 Salı

beden ve ruh filmi üzerine inceleme

bu yazı: matbu olarak çıkan Nihayet Dergi'nin eylül sayısında yer aldı 



İki geyik, bir rüya

Beden ve Ruh



Yeryüzünde bizi mutlu ve coşkulu kılan duygulardan biri aşk şüphesiz. Aşk uğruna insanlık tarihi boyunca yazılmış, roman, hikaye ve şiir bulmak fazlasıyla mümkün. Destanların, masalların konularına kadar sızmış, krallardan sultanlara anlatılar yıllar boyunca sürmüş gitmiş. Ben de burada ana teması aşk olan bir filmden bahsetmek istiyorum. Ildiko Enyedi’nin Beden ve Ruh filmi. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı alan film, konusu ve içeriğiyle farklı bir aşk anlatısına bizi sürüklüyor. İki geyiğin görüntüsü ile açılan giriş sahnesinden itibaren geyikleri çok defa görüyoruz, bunlar film boyunca karşımıza çıkan karakterlerin arasındaki aşkı ifade eden rüya temalarından biri. Filmin mekanı bizi biraz düşündürse de, konunun cazibesine kapılıyoruz. Filmde mekan olarak bir mezbahane seçilmiş durumda. Yaşadığımız çağa bakınca seçilen mekan hakkında düşüncemiz pekişebilir. Birçok olumsuz sorunlar etrafında varlık gösteriyoruz. 

İklim krizi, göçmen sorunu, yoksulluk, kadın ve çocuklara karşı şiddet gibi yeryüzünü esir almaya doğru giden durumlar düşünüldüğünde her şeyin güllük güristanlık olduğu bir atmosfer seçilmemesi belki bizi bunları düşünmeye de iter. Mezbahada finans direktörü olarak çalışan Endre ve şirkete yeni gelen kalite kontrol uzmanı Maria arasında geçen zaman zaman dokunaklı zaman zaman da aşkın doğasına dair bizi düşünmeye iten hikaye, burada gelişiyor. Endre kolundan özürlü, Maria ise otistik belirtileri olan bir karakter. Bu bağlamda iki engelli diyebileceğimiz insanın ruh dünyasındaki yakınlaşma bize aşkın başka boyutlarına dair mümkün olacak hikaye sunuyor. Zihinsel engelli Maria’nın aşık olduktan sonraki halleri de görülmeye değer. Endre’ye aşık oluncaya dek kendi vücuduna dokunmamış olması, parkta sevişen sevgilileri gizlenmeden ve hiç çekinmeden izleyerek tensel teması öğrenmeye çalışması aşka hazırlanışın çabaları olarak görülebilir. Maria, Endre’ye aşık oluncaya dek müzik dahi dinlememiştir, müzik yoluyla duyularını canlandıracağını düşünür, sevebileceği bir aşk şarkısı bulabilmek için neredeyse bir gününü CD/DVD satan bir dükkanda geçirir, ve sonunda filmin muhteşem tema müziğini bulur. 

Bunların yanında Maria’nın biraz çocuk gibi davranışlarını da gözlemleyebiliyoruz. Rüya temasına fazlaca yer vermesi de filmin ayrıca hoş bulunan yerlerinden biri. Endre ve Maria aynı geyikli rüyayı görüyorlar ve bunu daha sonra fark ediyorlar. Burada Lale Müldür’ün Saatler ve Geyikler kitabından, konuyla bizi bütünleştirecek dizlerini paylaşmak isterim. “gizem bir geyik başı gibi, uzanıyor aramızda, boynuzlarında, senin karmaşan ve sana ait, bilmediğim ve bilmek istemediğim, onca şey, buna benzer çözemediğim, birçok şey ormanda sarı yapraklar, birer ikişer düşmeye başladığı, zaman saçlarının arasından, sarı bir yaprak fosili boynunun, tam kenarında”Aşkı rüyadan ayrı tutamayacağımız ve filme ruh katan boyut burada ortaya çıkıyor.

 İki geyiğin rüyadaki yakınlaşması bize film boyunca kişiler arası yakınlaşmayı da beraberinde getiriyor. Bir mezbahada iki engelli diyebileceğimiz kişinin aşk üzerine yeni şeyler söylemeye çalıştığı Ruh ve Beden kesinlikle görülmeye değer. Ruh ve Beden’in kendine has ritmi filmi sakinliğinin yanında devamını görmeye bizi merak salan bir noktaya taşıyor. Film bittiğinde, kanın ve hayvan katliamının ortasında bir çiçek gibi kalan duygular üzerine düşünmek kalıyor payımıza. Ruh Maria’da vücut bulurken, Endre de beden olarak kalıyor.

28 Eylül 2023 Perşembe

İstanbul sokakları ne kadar kadınların?

 

İstanbul sokakları

ne kadar kadınların?


İstanbul’da gezgin olmanın en keyifli yanı; şehrin ana arterlerinde bir semtte dolanırken sizi sürprizlerin beklemesi. Örneğin Fatih’te bir sokakta dolanırken sizi; sokak başlarında bekleyen çaycılar ve yatırlar. Sokağın dili bir hayli değişmiş de olsa, her yürüyüş sonunda karşı konulmaz bir rota çizer size. Süleymaniyedeyseniz eğer; Süleymaniye Cami ve Beyazıt dolayları, kafeler, tarihi hanlar ve konaklar. Sokaklarda dolanmayı biraz daha abarttığınızda arka sokaklarda yığıntı halinde ve çökmeye yüz tutmuş evler. Issız bir sokakta yüzyıl önceye gitmek gibi bir duygu sarar içinizi. Balat apayrı bir dünya; gayrimüslimlerden geriye kalan çok az şey olsa da cumbalı evler; o kente Cumhuriyet dönemi bekar insanların konaklaması için yapılmış, birbirinden güzel görüntülerle karşılaşırız. Şimdi her yeri kafe sarmış olsa da birkaç Rum mimarisine ait eserler de bulmak mümkün. Özellikle Kiliseler, meyhaneler. Küçük esnaf. Kocamustafapaşa’yı gezdiğinizde daha başka bir dünya var; aşırı göçmenlerden oluşan bu dünya sizi birden Sümbül Efendi’ye çıkarabilir.

Fatih’in her semtinde ayrı bir dünya var. Keza Fatih gibi tarihi ve kadim olan ama eski Gayrimüslim semti olan Beyoğlu da öyle. İstiklal’de yürürken ara sokaklara girdiğinizde, güzel kafe restoran işletmelerinin yanı sıra; sinema, sanat galerisi ve vakıflar, dernekler görebilirsiniz. Gezdikçe yeni bir mimari belirir her yerde; Art Nova apartmanlar, gotikler. Pera Palas, Mısır Apartmanı, Narmanlı Han ve niceleri. Sürprizlidir Beyoğlu sokakları her yerde; bir hikaye ve bir anı barındırır. Beyoğlu’na çıkıp döndükten sonra dikkate değer bir şeyle karşılaşmamak neredeyse imkansız.

Burada Fatih ve Beyoğlu ekseninde bir şeyler söyledim.

Peki bir kadın olarak bu şehirde geceleri gezebiliyor muyuz? Rahatça bir gece bir etkinlikten dönmek ya da bir sokakta kaybolmak duygusunu bir erkek kadar özgür yaşayabiliyor muyuz? Buna herkesin farklı cevabı olabilir. Ben kendi adıma gece gezmelerini seviyorum. Ama bir taksiye binmem gerektiğinde; ürperti olmuyor değil. Acaba taksici nasıl çıkacak, eve ulaşana kadar yolculuk nasıl geçecek kaygısı taşımayan yalnız kadın var mı bilmiyorum.

Beyoğlu’nun ara sokaklarında gezerken sokaklarıyla bizim olmayan şehir, bizim değildir duygusu yükleniyor üzerime. En çok bir filmden, bir konserden, bir etkinlikten dönerken; yaşadığımız o duygu. Özgürce gece bitecek mi? Yoksa burada tacize uğramak ya da daha kötü şeyler başıma gelecek mi? Kadın olup bu kaygılardan uzak yaşayan kaç kişiyiz onu da bilmiyorum.

Dünyada güvenli şehirler arasında İstanbul da yer alıyor. Açıkçası yıllardır; bu şehirde dolanırım ve olumsuz bir şey başımdan geçti diyemem ama ya başıma bir şey gelirse korkusu hep benimle.

Kadınlar olarak şehre sahip çıkmalıyız ve canımızın istediği zaman şehirde özgürce gezmeyi normalleştirmeliyiz.

Bu şehir erkeklerin olduğu kadar kadınların da şehri olmalı. Göçmenlerin olduğu kadar yerlilerin de şehri olmalı. Ve biz özgürce bu sokaklarda gezebilmeliyiz.

Şehirde kendini yabancı hisseden biri; gezmeyen ve flanör ruhu barındırmayan biri, şehrin gerçek sahibi olamaz ve şehir kültürü gelişemez. Gecesi ve gündüzüyle bizim olan şehirleri, yaşamalıyız diyorum. Ve İstanbul, bunun için en uygun şehir.

17 Eylül 2023 Pazar

orlando'da yayınlanan şiirim

orlandoart'ın eylül sayısında yayınlanan şiirim  


BİR OTOBÜS DOLUSU YUMRUK ARZUSUYLA 


biz bu çağın burasında bir otobüs 

dolusu insan akşam ve sabah 

yolculuktayız 

içimizden birinin elleri artık nasırlaşmış

çünkü çöp kovasını kaldırmaktan 

ve çünkü kürek süpürge tutmaktan 

ben ondan sadece üç bin fazla 

yanımda oturan da benden biraz daha fazla 

kazanıyoruz 

bizi aynı sabahın köründe 

aynı akşamın karanlığında 

yorgun ve yaşamayı unutmuş halde 

bu otobüste unutan ya da değil 

bilinçli tercih olarak 

bindiren ve indiren bu sistem 

vaadini de içinde taşıyor 

sınıflar ve sınırlar aşırı belli 

içimizde bir iş adamı yok 

içimizde bir kaymakam yok 

biz bütün sıradanlığıyla 

bu otobüse layık olan biz 

emeğimizin topluca sömürülmesinde  

kendine politik bir otobüs yaratamayan

biz 

her şeyi kabul etme ve yorgunluğu 

omuzlamakta birinciyiz 

yüzümüz kızgın, öfkeli ve hep içe dönük 

dünyanın sonuna sadece 

bir ümit olarak gülümseyerek

avm önünden geçerken içe doğru 

şöyleyiz; emeği kadar değersiz 

sıkılmış havaya kalkacak bir yumruk 

kadar hayat dolu 

biz bir otobüs dolusu insan 

içimizde nasırlı bir elle 

dünyanın ne olduğunu bilerek 

kıvranıyoruz

bütün kıvrımların gökyüzü altında 

onurlu bir duruşa dönüşmesi arzusuyla 


Lale Müldür ile görüşmelerden notlar

Yeni Şafak Kitap'a Lale Müldür ile görüşmeleri yazdım.

Yazıyı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Sezai Karakoç ile hatıralardan notlar

online edebiyat sitesi edebistan.com'da Sezai Karakoç ile görüşmelerden notları yazdım


Yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz

16 Ağustos 2023 Çarşamba

yayınlanan son şiirim

online şiir sitesi grunge poetry'de yayınlanan şiirim 

ÇİMİN BİRİ BİR GÜN 21 GRAM 

çimlere basmamalıyız 
basarsak eğer dalgınlıkla 
çimler üzülür
çimler üzgün herkes 
basıyor, biraz sert, biraz yumuşak 
düşünüyorum, tohumken belki 
bilindi bu 
biraz dalgın, biraz üzgün 
bir park, bir şehir, bir ayna 
hepsi geçmiş aynı çimin 
renk paletinden 
parkta sevmiş en çok kendini
sevgiler burada yeşermiş 
bir çocuk, bir gömlek, bir kedi 
hepsi çimleri iyice ezmiş 
bazı sevimli sevgiler üzmezmiş 
çimler şöyle olmuş bir de 
bir işçi, bir beyaz yakalı ve bir memur 
çimler ayaklara direnmiş 
sonra yorgunluktan uykusu gelmiş 
toprakla arasına mesafe konulmuş gibi 
üzgün bir çim bir gün 
alıp başını ölmüş 

yayınlanan son şiirim

 
online şiir sitesi petroleus'ta yayınlanan şiirim 

ANNEMİN BENİ DOĞURDUĞU EVİ ÖZLERKEN LED’Lİ AYNANIN YAŞAM ARZUSU 

şimdi duyguya giriyoruz 
sokak ortasında terk edilmiş 
aynadan aldığımız boyumuz 
zamana ve hayata dair bir şovdan fazlası
led lambalar var, led logolar 
led aşklar da denebilir 
bunun coşkusunda hayata dağılan nedir 
şöyle yapıyorum kavramsal olarak 
çağa yaklaşıyorum ve kavram patlıyor 
o an kanımda bir sevincin coşkusu 
sanal diye bir şey bir başkasının bakışıyla 
simülasyon denen şeyde 
sanki eller ve elmalar kendi hakkında 
uzunca ama sıkılmadan 
düşünebildiklerini var sayıyorum
çünkü hakikat önce var sayımdırda aklım 
burayı insan tutup bir gözle açabilir mi
burayı insan yazılımcı kafasıyla 
analitik alanlara boğarak 
bir formül bulmak istiyorum aslında buna 
şunun gibi mangonun internet satışından 
kıyafet beğenen o kişi ya da o şey 
mağazaya gittiğinde buna bir ad versin 
aa gerçeği daha güzelmiş gibi 
biz bunun içinde dolanıp durduğumuzda 
karşıma çıkan ayna şöyle diyor
bana ellerinle dokunma kendine dokun 
nasılsa oradan görürüm ben seni 
LED’ler ve içimize sızan o ışıklar 
şu an buranın sonunda değil 
sokak ancak yürünerek 
anlaşılıyor 
içinde atılan adımın yola dair fikri mevcut 
böylece buralı olmaya dair de bir fikrim var 
LED’ler altında uzun bir sokak o şey 

SAYIKLAMALAR İKİ

 SAYIKLAMAR İKİ En son ölüm gelir yine de erken deriz diyordu biri. Sahi sonda mı geliyor ölüm, her şey tamam olduğunda mı geliyor. Yakınını...