Sahi “anne” olmak
zorunda mıyız?
Agnes Varda, kadın
olmayı en temel anlamda; kadın cinsel organıyla doğmuş olmak
diye tanımlıyordu bir filminde. Türkiye’de kadın olmanın başka
zorlukları var. Muhafazakar ya da seküler bir kadınsanız, aslında
birbirinden uzakmış gibi görünen bu tanım da kadın olduğunuzda
ortak bir noktada buluşuyor; yani erkekler size, kim olmanız
gerektiğini sürekli, söylüyor, dayatıyor ve gerekirse zor
kullanıyor.
Türkiye kadın
olmak son yılları saymazsak; her anlamda edilgen olmayı da
kapsayan bir gerçek. Akşam eve geç gelme, geç saatte taksiye
binme, evinde otur, yemeği, temizliği yap, çocuğunun bakımını
üstlen. Abinin, babanın sözünü dinle, çok erkek arkadaş
edinme, seni bir erkekle görmüşler o kim. İş yerindeki erkelerle
gülerek konuşma. Ailene bağlı ol, evlenen kadar sevgilin olmasın.
Bu liste uzayıp gider fakat bu tanımlamalara denk gelmeyen kaç
kadın bulabiliriz bu toplumda tam bilmiyorum.
Geçtiğimiz
günlerde; +90 YouTube kanalında bir konu gündeme getirildi, benim
de zaman zaman üzerine düşündüğüm bir konu. Anne olmak zorunda
mıyız? Eğer anne olmazsak ne olur.
Açıkçası en
genel anlamda; toplumda karşılaştığım örneklere bakarak
söyleyebilirim ki, erkek baba olmadığında bu aşağılanmaz ya da
onun bir eksiği gibi görülmezken, kadın anne olmadığında bu
sanki onun bir özrü varmış gibi anlaşılıyor.
Eğer kadın anne
değilse, tam kadın olmayacağını savunan milyonlarca insan
bulabiliriz ama bir erkek baba olmadığında onun erkekliğinde bir
kusur sayılmıyor bu.
Sahi, dünyanın
hızla iklimi değişirken; yani, doğal afetler, savaşlar, ayyuka
çıkan eşitsizlikler kol gezerken böyle bir evrende kadın çocuk
yapmak zorunda mı?
Dünyayı geçelim, kendine daha fazla
zaman ayırmak, kariyerine odaklanmak ve gelecek hayallerini
gerçekleştirmek için bir kadın, çocuk yapmaktan vaz geçerse ne
olur?
Mesela evlenen
çiftlere en sık sorulan sorulardan biri, ne zaman çocuk
yapacaklarıdır. Eğer çocuk yapmıyorlarsa; bu ancak kısırlık
gibi bir hastalık bahane edilerek mümkün olabilir.
Bu temel ayrım
erkekler istediği kadar bekar yaşayabiliyorken; bir kadın
ilerleyen yaşlara kadar bekar yaşadığında da ortaya çıkıyor,
sanki kadının uzun yıllar bekar yaşaması suç ve kabul edilemez
bir şey ama erkek için yaratılmış böyle bir suç yok.
Kadın kendini;
işine, hobilerine, akademiye, sosyal hayata verebilir ve daha fazla
zaman kazanmak için çocuk yapmayı düşünmeyebilir, bunu ne zaman
normal karşılarız tam bilmiyorum. Ama şu an bütün algılar,
kadını çocukla özdeşleştiriyor. Nasıl yani çocuksuz hayat.
Bazen geç evlenirsem çocuk yapmayacağımı konuştuğumda, mutlaka
yap ya da evlatlık al yorumlarına muhatap oluyorum. Benim çocuksuz
bir hayatı seçme özgürlüğüm var mı yok mu muğlak bir durum.
Varsa bile bu bir özrün sonucu olabilir ya da ben yarım insan
sayılabilirim.
Kadınların
çocuksuz bir hayatı savunması da abes kaçan konulardan biri;
nasıl savunabilir, ne kadar vicdansız.
Vicdanla ilgili mi
bilmiyorum ama kadınların, evlenmek gibi bir zorunluluğunun
olmamasının yanında, çocuk yapmak gibi de bir zorunluluklarının
olmadığını savunuyorum.
Bir de bu toplumsal
baskı; belki anne baba olma konusunda kendini yetersiz gören
insanlara da ebeveynlik sorumluluğu yüklüyor ve mutsuz aile
tablosunun bütün sorumluluğunu çocuklar üstlenmek zorunda
kalıyor.
Hatta evlenmeden
önce ya da sonra insanların ebeveyn olabilirler ya da olamazlar
diye bir teste tabi tutulmalarını savunuyorum. Herkesin ebeveyn
olmasını da sağlıklı bulmuyorum.
Ben kadın olmanın;
istediğin hayatı seçme özgürlüğüne sahip olduğumuz bir
düzleme ulaşma noktasını savunuyorum, Türkiye gibi muhafazakar
bir toplumda bu ne kadar mümkün pek bilmemekle birlikte bunu
savunuyorum.
Ayrıca devlet
büyükleri de ülke nüfusunun ilerleyen yıllarda yaşlanacağını
göz önünde tutarak insanlara üç çocuk yapın tavsiyesinde
bulunuyorlar; peki bu üç çocuğu geçindirecek imkan bu halkta var
mı, burası da muğlak bir soru.
Toplum olarak hazır
olmadığımız “kadınlık” algısını değiştirmek belki de
güç olacak fakat kadının özgür olduğu bir dünyayı hayal etme
isteği de hep var olacak diye düşünüyorum.
Anne olma
zorunluluğumuz olmadığı gibi; erkelerin bize kim olduğunu
gösterme, öğretme ve dayatma hastalığından da vaz geçmelerini
arzuluyoruz.