12 Mayıs 2024 Pazar

Tereddüt Çizgisi ya da umudu yitirmek

 

online kültür sanat portalı edebiyatburada.com'da yayınlanan film yazım 

https://edebiyatburada.com/zeynep-karaca-yazdi-tereddut-cizgisi-ya-da-umudu-yitirmek/






Tereddüt Çizgisi 
ya da umudu yitirmek

Adalet arıyoruz, Türkiye olarak bulunduğumuz bu noktada uğradığımız haksızlıkların karşılığını mahkemelerde arıyoruz. Bu arayış bizi, başka noktalara götürüyor. Çünkü bulamıyoruz. Politik bakalım ya da bakmayalım başımıza gelen her olayda mahkemeye işimiz düştüğünde adil bir kararla dönebiliyor muyuz? İster küçük bir şehirde olalım istersek metropolde. Kendimizi koyduğumuz yer; artık terazi taşımıyor. Bana buna dair düşündüren bir filmden bahsetmek istiyorum. Selman Nacar'ın Tereddüt Çizgisi.
Uşak gibi bir kentte geçen film bizi adeta o sıkışmışlıkta boğuyor. Sıkışmış olan bireyler mi, toplum mu üzerine düşünmeye değer. Kişisel olan toplumsal mıdır, toplumsal olan kişisel midir üzerine de düşündürüyor.
Filmden kısaca bahsedecek olursak; Avukat Canan'ın annesi bitkisel hayatta, savunması gereken biri var. Musa, patronunu öldürmekle suçlanıyor. Avukat Canan, Musa'yı kurtarma derdinde. Mahkeme salonunda Musa'yı savunurken salonun çatısı çöküyor. Çürüyen bir sistem olduğuna dair film bizi ikna etmek istiyor. Hastanede annesinin durumu ve kendi sağlık sorunuyla boğuşan Canan, özel hayatında da mutlu değil.
Televizyon fırtınadan bahsediyor, Uşak'ı etkisi altına almış bir fırtına var, caminin minaresi yıkılmış. Ama başkan söz verdi minare yapılacak diyor bir yerde. Çatısı çöken bir adliye binası varken caminin minaresini yapmak. İçinde yaşadığımız hayatın bir özeti gibi.
Bir önceki filmi olan İki Şafak Arasında'da yönetmen fabrikanın içindeydi; üretim araçlarıyla ilk noktada iletişim kurmuştu. Ve liberal ekonomiyle hızla kapitalizme uyum sağlayan ülkemize daha yakından eleştiri sunuyordu. Orada da aranan bir adalet vardı. Burada da aranan bir adalet var. Ama ikinci film daha karamsar, aranan adalete ulaşılamıyor.
Film ağırlıklı olarak Canan karakteri üzerinden ilerliyor. Canan'ın adliye ve hastane arasında geçen hayatı. Karakterler kusurdan uzak değil, sorun olan sadece büyük resim değil, küçük resim de sorunlu. Ya herkes içinde yaşadığı topluma benzemiş ya da içinde yaşadığımız toplumda herkes birbirine. Canan aynı zamanda idealist. Fakat, film boyunca bize hissettirilmeye çalışılan toplumsal çürüme Canan'ın hayatında da var. Film boyunca nereye dönsek sıkışıp kalıyoruz. Kadrajlar da bu sıkışıklığa dair anlatılarla dolu.
"Devletin dini adalettir" diyor Hz. Ali, biz bugün bunu ne kadar yaşatabiliyoruz, durum ortada. Bunu düşünmeye bolca zamanımız var filmde. Mahkeme sahnesini izlerken de; Balzac'ın  "Kanunlar örümcek ağları gibidir: zayıfları ağa yakalanır, güçlülerse ağı delip geçer" sözleri düşünülebilir.
Yönetmenin Türkiyesi karamsar, umutsuz ve çıkışsız. Nefes almamıza imkan yok. Son karede film şehirden uzaklaşırken gökyüzünde kara bulutlar var. Hiç mi umut yok diye soruyor insan, yönetmene kalırsa hiç ümit yok. Fakat umuda inanmakta bir mücadele yöntemidir. Bunu deneyelim diyorum.

Hüseyin Atlansoy röportajı

 

online ve matbu gazete Litros Sanat için şair Hüseyin Atlansoy ile yaptığım röportaj.


https://www.litrossanat.com/siirlerimde-bir-vaadim-yok/


Şiirlerimde bir vaadim yok

9 DAKİKADA OKUNUR

Şair Hüseyin Atlansoy’un “Açık Kaplan Haykırışı” isimli şiir kitabı çıktı. Yeni kitabın bize neler vaat ettiğini sorduğumuzda Atlansoy, “Ben denedim bir vaadim yok. Yoksuzluk kötüdür.” diyor. 

1980 şiirinin önemli isimlerinden biri olan Hüseyin Atlansoy’un son şiir kitabı “Açık Kaplan Haykırışı” çıktı. Şiirin imkanlarıyla bize her zaman yeni olan nefesi sunan şairin bu kitabı da gayet iddialı. Bazı şairleri okumaktan sıkılmaz, tekrar tekrar bakarız, Hüseyin Atlansoy da bunlardan biri. Hem yeni kitap heyecanına ortak olmak için hem de şairin dünyaya bakışını kavramak için kendisiyle röportaj yaptık. Şiirin evreninde yeni bir gün doğması dileğimizle. 

Yeni şiir kitabınız çıktı, hayırlı olsun, “Açık Kaplan Haykırışı” bize ne vaat ediyor?

Söylenecek son söze kadar konuşabilir susulacak sessizlik kalmayıncaya kadar susabiliriz. İnsana ilişkin tarafsız ve sonlu insanlık için tarafgir ve sonsuz bir dünya oluşturabiliriz. Ben denedim bir vaadim yok. Yoksuzluk kötüdür. 

Türk şiiri deyince ne anlıyorsunuz? Yunus Emre’den gelen bir ırmağın içinde miyiz? Kimleri buraya dahil bulursunuz?

İsteyen herkes dahildir. İstemeyenler bile hariç değildir. Ancak her yerli milli olmayabilir. Yunus Emre ve Karacaoğlan’dan bugüne ahlak ve aşka dair söylenen sözlere yeni söyleyiş biçimleri eklendi. Ekleniyor. Derinlik genişlik yükseklik ve hacim kadar zemin de önemli ve değerlidir. “İsimleri Yoksullar Gitti” kitabımda andım.

Güncel şiiri okuyor musunuz? Nasıl buluyorsunuz, eksiği ya da fazlası neler?

 Nasıl bulduğumu merak edip soran şairlere söylüyorum.

Sizce şiirin imkanları nelerdir? Şair şiirin imkanlarıyla neyi başarabilir? 

Kendi kendiyle konuşmayı – tabii bu bir başarı değildir ya da başarı düzleminde değerlendirilmemelidir- ki kendilik en güzel spekülasyonumuzdur. Ortamı bilmiyorum. Oldum olası tenha biriyim.

Birini şair kabul etmenin sizce yasaları var mı? Kime şair diyoruz ya da demiyoruz?

Elimizde cetvel yok. Yasa koymak hiza ile ilgilidir. Benim işim değil herkes kendini ifade edebilir .Kendi narhını koyanlara şair diyebiliriz belki. Yani devletini kuranlara.

Şair dünyayı nasıl kavrar ve o dünyadan yaşama ne kalır? 

Olanı olduğu gibi verip insanı temel alanlar Homeros, Shakespeare, Firdevsi gibi sonlu olanı verirler. Bir Homeros dünyasından bahsedemeyiz dünyanın kendisi vardır orada. Tolstoy da öyledir bizde de Tarık Buğra da. Bir de kendi dünyalarını ya da evrenlerini  oluşturup o seferde eser verenler vardır. Mevlana, Necip Fazıl, Sühreverdi, Baudelaire ve  Paul Celan ise insaniyeti ve sonsuz olanı temel alırlar. “Ne kalır derseniz?” sorusu ya da cevabı bile yeterlidir. 

Dünya şiirini takip ediyor musunuz, sizce dünya şiirin iyileri kim? 

İyiler hep iyidir. Biz iyiyiz. Dünya edebiyatında da vardır sanırım. İsimlerine çok dilim dönmüyor.

Şair olarak güncel meselelere bakışımız nasıl olmalı, mesela Filistin sorunu, şair burada nerede durur? 

Filistin güncel mesele değil ki. Bizim büyük şairlerimiz hep içlerinde taşımışlar. Pastanede oturup kıyameti beklemek yeni değil. Gerçi bir iki zirzop söyleyişli isim var. Onlarda bizim meselemiz değil.

SAYIKLAMALAR İKİ

 SAYIKLAMAR İKİ En son ölüm gelir yine de erken deriz diyordu biri. Sahi sonda mı geliyor ölüm, her şey tamam olduğunda mı geliyor. Yakınını...