26 Aralık 2024 Perşembe

Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri ya da savruk öfkemiz!

Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri filmi üzerine edebiyatburada.com'a yazdığım yazı. 

Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri ya da savruk öfkemiz!

Türkiye’de bir milyonun üzerinde mevsimlik işçi var. Özellikle yaz aylarında ortaya çıkan ve ülkenin her yerini gezen, çok da iyi olmayan şartlarda bu insanlar çalışıyorlar. Bu emeğin karşılığında ise aldıkları paralar gerçekten komik denecek düzeyde. Bu şekilde hayatını sürdüren ve geçinmeyen çalışan bu insanlar; sosyal hiçbir güvenceye de sahip değiller. Zaten ülkede var olan ciddi işçi sorunu, mevsimlik işçide daha dramatik bir hal alıyor. Okul çağında olan çocuklar, kadınlar, erkekler, geçinmek için ülkenin dört bir tarafına dağılıyor ve hayatları bu dramlar üzerine kuruluyor. Elbette bu açığa sebep olan mevcut neo-liberal politikalar. Marx’ın deyimiyle “görülmez emek” olan bu insanlar, hayatın her aşamasında, yoksulluk ve açlıkla mücadele etmenin yollarından biri olarak mevsimlik işçi olmayı seçiyorlar. Belki de, başımızı önümüze koyup, biraz daha yakından bu insanların emeğine odaklanabiliriz. Ya da seçim dönemlerinde kapımıza gelen siyasetçilere bu meseleden biraz daha söz edebiliriz. Yapılacak çok şey varken, üzerimize düşenlere karşı da sorumluluklarımız ayrıca artıyor.

Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Murat Fıratoğlu’nun ilk uzun metraj filmi. Filme konu olan ise; Siverek’te domates kurutma işinde çalışan Eyüp’ün, iş vereni Hemme ile ettiği kavga. Elverişsiz şartlarda, az işçi, çok iş gibi çalışmak zorunda kalan Eyüp ve işçiler, Hemme’nin ödemeyi geciktirmesiyle birlikte, kavgaya tutuşurlar. Hemme kavgada, Eyüp’e küfür eder. Eyüp’ün hikâyesi o noktadan sonra başlıyor. Eyüp, öfkeyle intikam almak üzereyken, başından komik denecek olaylar geçiyor.
Belki de, dramın olduğu yerde en iyi çare olarak mizah aramızda dolanıyor. Domates işçileri o yoğun sıcağın altında çalışıyorlar ve emeklerini alamıyorlar. Domates işçilerinin ellerine yapılan yakın plan fotoğraf sanatçısı Doris Ulmann’ın “Bir İşçinin Elleri” gibi. Eller ki, yorgun ve nasırlaşmış, eller ki çabuk ve hızlı, eller ki, yaşama karşı dirençli.
Domates tarlası görüntü olarak da çok güzel bir atmosfer sunuyor, yaşanan dramı kıran şeylerden biri de, o muhteşem görüntüler. Kamera güneşe doğrulduğunda, aşağı inerken, ekran beyaza düşüyor. Bu da sinema içinde bir sinema duygusu katıyor filme. Yere indiğinde ise, mücadele devam ediyor.
Görüntüler itibariyle filmi Abbas Kiyarüstemi’nin sinemasına yakın bulabilirsiniz. Boş kadrajlar, uzak çekimler, ağaçlar, domates tarlası, sürekli uçuşup duran poşetler. Kiyarüstemi’nin Kirazın Tadında filminde de, bir adam intihar etmeye karar verir. Sonra onu yaşama bağlayan şeylerle hikâye devam eder.
Burada Eyüp’ün öfkesine şahit oluyoruz. Bir tarlada ya da metropolde hangimiz haksızlığa uğramıyoruz ki. Hangimiz öfkemizi yönetme konusunda başarılıyız ki. Eyüp’te çareyi Hemme’yi öldürmekte buluyor. Bunun için eve gidip tabancasını aldığında; önce çok da yeni olmayan motoru bozluyor. Sonra yolda, gülleri çok seven bir tanıdığı karşısına çıkıyor. Daha sonra aldığı karpuzu evine götüremeyen yaşlı amca karşısına çıkıyor. Derken yol boyunca hikâyeler uzayıp gidiyor. Hikâyelerin yol boyunca yaşanması da ayrıca bir hikâye açıyor bize.Belki biraz materyalist bakış arıyoruz. O da şöyle; Eyüp’ün uğradığı haksızlık sonunda Hemme’den intikamını almalıydı. Bu ayrıca, sistemle hesaplaşma da olurdu. Ama Eyüp’ün hikâyesi tam da hayattan beklediğimiz gibi oluyor. Öfkemizi akıtacak boşluklar bulamadıkça, bizler başka hikâyelerin içinde kaybolup gidiyoruz. Başka hikâyelerde başka birisi oluyoruz. Acaba öfkemizi çıkarabileceğimiz bir dünyada yaşasaydık, yaşam başka türlü mü akardı. Eyüp’ün teyzesinin oğluyla karşılaştığı sahnede de sınıf farkı var, sınıf farkı o kadar var ki; arabanın özellikleri üzerinden gözümüze sokuluyor. Eyüp, üç beş kuruş parasını alamazken, teyzesinin oğlu lüks otomobilin özelliklerini sayıyor. Filmde, işçiden üst sınıfa, dini motiflerden, sıradan insanlara anlatılmak istenen ve gösterilen, her biri ayrı bir kapı açıyor. Ama benim en çok merak ettiğim öfkemize ne oluyor. Eyüp, bir özür telefonu alıyor ve o noktadan sonra sakinleşiyor. Peki, mesele bu kadar kişisel mi. Yaşadığımız haksızlıklar bu kadar kişisel mi? Hesap soracağımız merciler yok mu?
Bizler birer Eyüp olarak, öfkemizi konuşlandıracak yerler arıyoruz. Hayatın büyük acımasızlıkları altında kaybolup gitmek istemiyoruz. Hayat bizi, bir tür kara mizaha itmiş olsa da, yaşam karşısında öfkemizin sesi çıksın istiyoruz.
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, şu an gösterimde, gidip, izleyip, benim bakışıma ek yapabilirsiniz.

18 Kasım 2024 Pazartesi

MAVİDE BİRLİKTEYİZ VE BU SONSUZ- şiir

matbu şiir dergisi Ruhsatsız'da yayınlanan şiirim:


MAVİDE BİRLİKTEYİZ VE BU SONSUZ


denizde bir dalga
parçalıyor kıyıyı
tıpkı içimde bir yer
o yer öyle senin
o yer öyle kendine ait
burada durup bir lideri
yanımıza alabiliriz
burada durup
bir elmayı birlikte soyabiliriz  
başka şeylerde yapalım
halka mahsus
ücreti düşük bir nesne olsun
hediyeleşebiliriz papatyalarla
ama kır papatyası
seninle şöyle aynı manzara bakıp
denizin ufkundaki maviyi
göz hizasına koyabiliriz
seninle şöyle kumdan ev yapabiliriz
bunlar oyunlarımız
seninle en çok bir sonsuzluk duygusunda
bir araya gelip
maviyi kutsayabiliriz
gözlerimiz bir çağdan ödünç alınmış gibi
sözlerimiz de bir duvarı balyozla yıkıyor gibi
gerçekle hayal arasında
bir sahilde oturup
yeryüzüne mavi tutku bırakabiliriz
bunu düşünelim
ellerimiz için
halk için
ayaklanma ve köşesinde
saksıda bir çiçek için
mavi bir kalp yapabiliriz

BİR BOMBA PATLIYOR EKRANDA SANA BANA DAİR YAĞMUR ALTINDA-şiir

online şiir mecrası grunge poetry'de yayınlanan şiirim. 

https://grungepoetry.com/2024/04/01/bir-bomba-patliyor-ekranda-sana-bana-dair-yagmur-altinda-zeynep-karaca/ 


BİR BOMBA PATLIYOR EKRANDA SANA BANA DAİR YAĞMUR ALTINDA

gün boyu yağmur yağdı
yer ıslak, gök ıslak, ortada kalan her şey ıslak
bir bomba sesi geliyor bir yerden
twitterda görüyorum, reelslerde karşıma çıkıyor
youtuba da sıkça düşüyor bombalar
öylece burada durup seni seviyorum
bir pencerem var, tanısan seversin
pencerem öyle açık öyle dünyadan öyle insan
camı okşasan anlarsın
ot olmak istiyorum bazen
daha iyi hissetmek yağmuru
ağaç da olmak istiyorum
daha köküne heves duyan
durup gök olmalıyım diyorum
sana sürekli bulut getiren
yokuşlu yollar, yürümek ve biraz sen
bunlar iyi geliyor, tütün ve iyi ekmek hayali
bilgisayarın başında zaman hızlı akıyor
fotoğrafını açıp tam ekran yapıp
seni eve almışım gibi bir duygu
bir yerde bombalar patlıyor
ölüyor çocuklar gülümser gibi annelerine
dönüp önümüze çok şükür hayattayız diyoruz
aşırı ölüyor çocuklar, ekran başlarında
karmaşık bir hayal kuruyorum sana, bana dair
bir çocuk taşla ve sapanla intikam alıyor hayattan
rüyadan uyanmış gibiyim
sana ve bana dair yağmur yağıyor
borsada kazananlar vardır bugün, dolarda ve altında
iyi şaraplar içmiş olanlar vardır
güzel ve pahallı bir restoranda vakit geçirmiş olanlar
dünyada karına kar katmış olanları da ekleyelim; emlakçılar
ben pencerede, beynimde patlayan ses
sana dair en güzel hayaller
aşağılık mıdır insanoğlu, yukarılık mı
bir bilinmez macera mı yeryüzü
yoksa yakında kavuşacak el mi
uyanır uyanmaz baş ucumdaki su, bahçede öten kuş
nedir bu pencere hangi göğe açık
nedir bu patlayan bomba hangi göze düşman
dünya telaşı arası,
biraz sen biraz ben
kır papatyası seyahatte
güzel ve iyi bir yer olacak
yeryüzü, bu şiire inan

TRT1 Radyo Kültür Turu programı

 
TRT1 Radyo'nun Kültür Turu programına, 
geçtiğimiz aylarda katılmıştım,
buradan dinleyebilirsiniz. 


UZUN SÜRE AŞKI SOKAK LAMBASI SANMA- şiir

matbu şiir dergisi Buzdokuz'da yayınlanan şiirim: 


UZUN SÜRE AŞKI SOKAK LAMBASI SANMA


bir rastlantı, öylesine,
bulut yere düşmüş, kedi kaldırıp öpmüş gibi
yol, karmaşık biraz, bir sokağa ve ana caddeye açılıyor
insanlar bazen akın akın, bazen yalnız geçiyor oradan
film seti kuruluyor başka bir gün
oyuncular çaycıya gelmiş, bu sahne filmde yok
uzun, uzun gözümü bir noktaya dikmiş
uzun ve daha uzun noktada kaybolmuş gibi
bakıyorum, sadece bir vücut dönmesi
araya aylar, araya aylar giriyor
tekrar geçiyorum o yoldan tekrar ve tekrar
cep telefonu özellikle internet güzel icat
kalp bir yakınlaşıyor favori ile bir uzaklaşıyor
kalp bacağı kırık sandalye gibi
yerini durmaksızın yadırgıyor
böyle zamanlarda annemin cenazesini düşünürüm
aşık olduğumda söğüt ağacına sarılırım
anneme mezar tahtası yapılan söğüt
ne aziz, ne soylu, ne devingen bir ağaç
bulutların altında, saklambaç oynayan güzellik
böyle zamanlarda bir mezar bulurum
konuşmak için, uzun ve kısa
içimde bir sarsıntı, artık yarıldı ay
ben mezar taşına aşkımı anlatırım
çok mevsim geçti, kışta iyice üşüdüm
soğuğu da severim üstelik, nefes buz tutana kadar
yazı biraz az, terlemek korkunç
ilkbahar, sonbahar müptelasıyım
başlangıçların ve hüzünlerin
geçiyorum bir kez daha aynı yerden
bir an takılıp kalmışım bir göz hizasına
durun burası çok tuhaf fırlatın beni uzaya
aşık olacağıma astronot olayım daha iyi
hanın taşları ayağıma takılıyor
tökezlediğimde düşmüyorum daha çok
kalbim karıştığında düşüyorum
tarihi çok geniş Namık Kemal’e gidiyor
aşırı geniş Ahmet Mithat Efendi’ye de uğruyor
vatanı severim, aziz ve güzel gelir
insanları daha çok severim
bana sorunlu ama güzel bir şey gibi görünür
bazen durup geçerken
ağlıyorum, ağlamak da aziz gelir bana
mükemmel icat internet
siliyor gözyaşlarımı
birden bir sevinç oluyorum
kalbimde infilak
birden bir kediye dönüşüyorum
içimde mivaylamak
ağaç gölgesi arıyorum

iyidir serinlik
kalp ağrımı koyacak yer arıyorum
iyi oluyor hayal
aşk diyorum bir buçuk saniyede oluyormuş
tam bir buçuk saniye
sürüyor, aylar, mevsimler, saatler boyu
o kadar rüya görüyorum
Edip Cansever bana makale yaz diyor
o kadar çok rüya görüyorum
Robert De Niro düğünüme katılıyor
öyle durmaksızın yağıyor yağmur
öyle yoğun öyle akşam
öyle yorgunum
öyle kedime ıssız
uyansam bir öpücükle
kahkaha sanarak sabahı

tavuk şiş yerken bulgurla yakınlaşma -şiir

 online şiir mecrası petroleus'ta yayınlanan şiirim: 





zeynep karaca

tavuk şiş yerken bulgurla yakınlaşma

bu kantitatif bir yargı değil
üstelik bunun hipotezini çıkaracak
biri henüz aramızda dolanmıyor
bu çağın ve bu dünyanın burasına
geçmişin hayvansal yağlarına dair
içinizde çok da bilenen bir
uzmanı yok
sadece şöyle şeyler var
bir tavuğu yerken, çöp şiş tavuk bu
aklımda birden onun tavuk olma
ve bahçede gıdaklaması geliyor
bir başka zaman mutlu ya da
mutsuz olmamı ben de
andan bakarak okuyamadığım
zamanın büyüteci olarak
balık yerken mesela
aklıma birden onun suda
daha keyifli olacağı bilgisi geliyor
sonra başka bir gün
bir dürümü yerken mesela, et dürüm bu
onun inek ya da öküz olma
ve kırda bir yerde daha mutlu olabilir varsayımı
sanki birden möö der gibi bana bakıyor
bunların toplamı olarak
inceliyor duygularım
belki kelimeler belki satırlar
konuşmayan bu canlılar için
söz alarak, cümle kurmayı deniyorum
eksiliyor zaman, eksiliyor
midemin suyu
eksiliyor boşaltım sistemim
eksiliyor zaman
yaklaşıyorum hücreme
aşırı vitaminli olarak
ney benim toplamım
ve benden geriye bir başka
oluşun mümkünlüğü, nasıl, bilmiyorum
hayat bir yerlerde mutlaka aranıyordur
yargısı
en son bulguru yerken
dişlerimin arasında beliriyor.

Fabrikanızın Keyfi Yerinde Mi şiir


online şiir mecrası grunge poetry'de yayınlanan şiirim 

https://grungepoetry.com/2024/11/06/fabrikanizin-keyfi-yerinde-mi-zeynep-karaca/


FABRİKANIZIN KEYFİ YERİNDE Mİ 

ben bir fabrikayım
gözlerim var kocaman ve kocaman gövdem 
tıpkı bir canavar gibiyim 
sürekli el yiyorum 
fakir el çok seviyorum 
haberi okuyalım
Gaziantep’te son 8 yılda 
9 işçi elini kaybetti
fabrikanın girişindeki reklam pes dedirtti
el cerrahisiyle 7/24 yanınızdayız 
iştahla yiyorum elleri
çarklar arasında sürekli dönen
metal tutmaktan nasırlaşmış elleri
işçiler çok aptal 
az paraya veriyorlar bana bu elleri 
düşündükçe ağlayasım gelmiyor 
daha çok 
daha fazla
daha büyük 
yiyesim geliyor 
çünkü ben GSMH’yım
çünkü ben dünyanın en büyük on yedinci ekonomisiyim
çünkü ben yüzde 4,5 büyümeyim
sürekli yiyesim geliyor 
kol, bacak gövde ve en çok el
taşıyacağım bu ülkenin tabutunu 
omzumda 
bacam sürekli tütecek 
silindirler arasından gülümseyeceğim
ağlasın kadınlar, çocuklar ve tüm işçiler 
ben ihracat yapacağım 
sormayın neden doymadığımı 
sormayın hızımın nerede biteceğini
sormayın daha kaç can alacağımı
tütsün bacam 
muasır medeniyetler olacağım
benden geriye 
yarım eller, yarım dünya bırakacağım.

SAYIKLAMALAR İKİ

 SAYIKLAMAR İKİ En son ölüm gelir yine de erken deriz diyordu biri. Sahi sonda mı geliyor ölüm, her şey tamam olduğunda mı geliyor. Yakınını...