18 Kasım 2024 Pazartesi

TRT1 Radyo Kültür Turu programı

 
TRT1 Radyo'nun Kültür Turu programına, 
geçtiğimiz aylarda katılmıştım,
buradan dinleyebilirsiniz. 


UZUN SÜRE AŞKI SOKAK LAMBASI SANMA- şiir

matbu şiir dergisi Buzdokuz'da yayınlanan şiirim: 


UZUN SÜRE AŞKI SOKAK LAMBASI SANMA


bir rastlantı, öylesine,
bulut yere düşmüş, kedi kaldırıp öpmüş gibi
yol, karmaşık biraz, bir sokağa ve ana caddeye açılıyor
insanlar bazen akın akın, bazen yalnız geçiyor oradan
film seti kuruluyor başka bir gün
oyuncular çaycıya gelmiş, bu sahne filmde yok
uzun, uzun gözümü bir noktaya dikmiş
uzun ve daha uzun noktada kaybolmuş gibi
bakıyorum, sadece bir vücut dönmesi
araya aylar, araya aylar giriyor
tekrar geçiyorum o yoldan tekrar ve tekrar
cep telefonu özellikle internet güzel icat
kalp bir yakınlaşıyor favori ile bir uzaklaşıyor
kalp bacağı kırık sandalye gibi
yerini durmaksızın yadırgıyor
böyle zamanlarda annemin cenazesini düşünürüm
aşık olduğumda söğüt ağacına sarılırım
anneme mezar tahtası yapılan söğüt
ne aziz, ne soylu, ne devingen bir ağaç
bulutların altında, saklambaç oynayan güzellik
böyle zamanlarda bir mezar bulurum
konuşmak için, uzun ve kısa
içimde bir sarsıntı, artık yarıldı ay
ben mezar taşına aşkımı anlatırım
çok mevsim geçti, kışta iyice üşüdüm
soğuğu da severim üstelik, nefes buz tutana kadar
yazı biraz az, terlemek korkunç
ilkbahar, sonbahar müptelasıyım
başlangıçların ve hüzünlerin
geçiyorum bir kez daha aynı yerden
bir an takılıp kalmışım bir göz hizasına
durun burası çok tuhaf fırlatın beni uzaya
aşık olacağıma astronot olayım daha iyi
hanın taşları ayağıma takılıyor
tökezlediğimde düşmüyorum daha çok
kalbim karıştığında düşüyorum
tarihi çok geniş Namık Kemal’e gidiyor
aşırı geniş Ahmet Mithat Efendi’ye de uğruyor
vatanı severim, aziz ve güzel gelir
insanları daha çok severim
bana sorunlu ama güzel bir şey gibi görünür
bazen durup geçerken
ağlıyorum, ağlamak da aziz gelir bana
mükemmel icat internet
siliyor gözyaşlarımı
birden bir sevinç oluyorum
kalbimde infilak
birden bir kediye dönüşüyorum
içimde mivaylamak
ağaç gölgesi arıyorum

iyidir serinlik
kalp ağrımı koyacak yer arıyorum
iyi oluyor hayal
aşk diyorum bir buçuk saniyede oluyormuş
tam bir buçuk saniye
sürüyor, aylar, mevsimler, saatler boyu
o kadar rüya görüyorum
Edip Cansever bana makale yaz diyor
o kadar çok rüya görüyorum
Robert De Niro düğünüme katılıyor
öyle durmaksızın yağıyor yağmur
öyle yoğun öyle akşam
öyle yorgunum
öyle kedime ıssız
uyansam bir öpücükle
kahkaha sanarak sabahı

tavuk şiş yerken bulgurla yakınlaşma -şiir

 online şiir mecrası petroleus'ta yayınlanan şiirim: 





zeynep karaca

tavuk şiş yerken bulgurla yakınlaşma

bu kantitatif bir yargı değil
üstelik bunun hipotezini çıkaracak
biri henüz aramızda dolanmıyor
bu çağın ve bu dünyanın burasına
geçmişin hayvansal yağlarına dair
içinizde çok da bilenen bir
uzmanı yok
sadece şöyle şeyler var
bir tavuğu yerken, çöp şiş tavuk bu
aklımda birden onun tavuk olma
ve bahçede gıdaklaması geliyor
bir başka zaman mutlu ya da
mutsuz olmamı ben de
andan bakarak okuyamadığım
zamanın büyüteci olarak
balık yerken mesela
aklıma birden onun suda
daha keyifli olacağı bilgisi geliyor
sonra başka bir gün
bir dürümü yerken mesela, et dürüm bu
onun inek ya da öküz olma
ve kırda bir yerde daha mutlu olabilir varsayımı
sanki birden möö der gibi bana bakıyor
bunların toplamı olarak
inceliyor duygularım
belki kelimeler belki satırlar
konuşmayan bu canlılar için
söz alarak, cümle kurmayı deniyorum
eksiliyor zaman, eksiliyor
midemin suyu
eksiliyor boşaltım sistemim
eksiliyor zaman
yaklaşıyorum hücreme
aşırı vitaminli olarak
ney benim toplamım
ve benden geriye bir başka
oluşun mümkünlüğü, nasıl, bilmiyorum
hayat bir yerlerde mutlaka aranıyordur
yargısı
en son bulguru yerken
dişlerimin arasında beliriyor.

Fabrikanızın Keyfi Yerinde Mi şiir


online şiir mecrası grunge poetry'de yayınlanan şiirim 

https://grungepoetry.com/2024/11/06/fabrikanizin-keyfi-yerinde-mi-zeynep-karaca/


FABRİKANIZIN KEYFİ YERİNDE Mİ 

ben bir fabrikayım
gözlerim var kocaman ve kocaman gövdem 
tıpkı bir canavar gibiyim 
sürekli el yiyorum 
fakir el çok seviyorum 
haberi okuyalım
Gaziantep’te son 8 yılda 
9 işçi elini kaybetti
fabrikanın girişindeki reklam pes dedirtti
el cerrahisiyle 7/24 yanınızdayız 
iştahla yiyorum elleri
çarklar arasında sürekli dönen
metal tutmaktan nasırlaşmış elleri
işçiler çok aptal 
az paraya veriyorlar bana bu elleri 
düşündükçe ağlayasım gelmiyor 
daha çok 
daha fazla
daha büyük 
yiyesim geliyor 
çünkü ben GSMH’yım
çünkü ben dünyanın en büyük on yedinci ekonomisiyim
çünkü ben yüzde 4,5 büyümeyim
sürekli yiyesim geliyor 
kol, bacak gövde ve en çok el
taşıyacağım bu ülkenin tabutunu 
omzumda 
bacam sürekli tütecek 
silindirler arasından gülümseyeceğim
ağlasın kadınlar, çocuklar ve tüm işçiler 
ben ihracat yapacağım 
sormayın neden doymadığımı 
sormayın hızımın nerede biteceğini
sormayın daha kaç can alacağımı
tütsün bacam 
muasır medeniyetler olacağım
benden geriye 
yarım eller, yarım dünya bırakacağım.

Hiçbir Şey Yerinde Değil film incelemesi

 

Hiçbir Şey Yerinde Değil filmi üzerine; 

edebiyatburada.com'a yazdığım inceleme. 


9 Ekim 2024 Çarşamba

Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner'in ardından


bitmek bilmeyen kadın cinayetlerinin ardından edebiyatburada.com'a yazdığım yazı..



Şu erkeklerden çok korkuyoruz!



Kadınlar olarak, korkuyoruz ve bu ülkede kendimizi güvende hissetmiyoruz. Bu sadece benim düşüncem değil, çevremdeki kadınların da haykırışı. Aynı zamanda son dönemde yapılan bir ankete göre kadınların yüzde 72’si kendini güvende hissetmediğini söylemiş.
Korkuyoruz çünkü; ilişki yaşadığımız bir erkek tarafından sözlü, ve fiili şiddete uğramayacağımızın bir garantisi yok. Korkuyoruz çünkü; sokakta gezerken bir sarhoşun ya da madde bağımlısının saldırısına uğramayacağımızın garantisi yok. Korkuyoruz çünkü; bir kadın şehrin merkezinde kafası ve gövdesi paramparça edilerek öldürüldü.
Böyle bir dünyaya eşitliği getirmeye çalışmak belki de havanda su dövmeye benziyor. Ama yine de hayat uğruna mücadele etmeye değmiyor mu? Bizim sesimizin başka bir sesle birleşmesi ve kelebek etkisi yaratmayacağına olan inancımız tam.
Kadınlar olarak yalnız bırakılıyoruz, siyasiler bizimle değil, onların daha önemli sorunları var, vatan, millet, Sakarya gibi.
Yalnız bırakılıyoruz çünkü çevremizdeki erkekler bizimle değil, onların daha önemli işleri var kendi mevkilerini korumak gibi.
Buna rağmen güçlü ve umut doluyuz. Birlikte başaramayacağımız şeyler olmadığını biliyoruz.
Bizi bu hayata mahkum eden sistem, evlerden başlıyor. Bize terbiyeli olmak, kadına yakışır davranmak öğretiliyor. Mesela nedir kadına yakışır davranış. Yüksek sesle gülmemek, erkeklerle çok samimi olmamak ve ev işleriyle ilgilenmek. Ve daha birçok şey kadına yakışan davranış. Kadına yakışan davranışları; toplum belirlemiş durumda, din belirlemiş durumda, baba, abi belirlemiş durumda.
Benden kadın gibi davranmam bekleniyor yani daha ikinci sınıf, daha düşük bir bilinç daha aşağıda bir yer. Çok göz önünde olmama razı değil patriyarka; daha kıyıda köşede olursam her şey yerli yerinde olacak.
Mücadele hayatın her alanında sürüyor. İşte, okulda, evde, sokakta, partide, cemaatte, biz hiçbir zaman bir merkez değiliz. Merkez olan bir erkeğin yanında yancıyız. Burada ben diye seslendiğim kadın, bu coğrafyada yaşayan herkes adına birinci tekil şahıs.
Sonra kadınlar korkunç cinayetlerle can verdiğinde; ya taziye mesajlarıyla doluyor ortalık, ya da faili aklama denemeleriyle. Bazı erkeklerin kendilerini temize çıkarma açıklamalarını da unutmadan ekleyelim. Google’da kısa bir arama yaptığınızda, 2024’ün 278 gününde 288 kadın öldürülmüş. Evet görüldüğü gibi her gün bir kadın cinayeti işlenmiş.
Buna razı değiliz ve hiçbir zamanda rıza göstermek istemiyoruz. Rızamızın alınmadığı hiçbir yerde de olmak istemiyoruz. Kız çocuklarına sürekli rol biçen ve bir kalıba sokmaya çalışan kişi ve her kurum karşında, inatla bir arada kalma umuduyla.
Her gün aramızdan birinin eksildiğini var sayarsak da, korkumuzun ecelimize bir faydası yok. Öğretilmiş bir çaresizlik içinde yaşamımıza devam etmek istemiyoruz. Örülen korku duvarlarını aşmak ve kendimizi gerçekleştirmek istiyoruz.
Bütün kadınlar adına söylemek isterim ki; korksak da, birer birer eksilsek de, yaşamda sizi “rahatsız” etmeye devam edeceğiz. 

8 Ağustos 2024 Perşembe

Şu baş örtüsü nelere kadir!


Bu sıralar Twitter’da hala X demeye alışamadım, en fazla etkileşim alan iki konu var. Biri 17 yaşındaki Elif Berra Gökkır’ın Paris Olimpiyatları’nda okçulukta çeyrek finale çıkması üzerine; bir kadının yazdığı yorum. Filiz Bağcı isimli bir kullanıcı Elif Berra’nın başarısı üzerine; “çocuk yaşta başı örtülü, ben yaptığına odaklanamıyorum, özgür olmayan bir kız çocuğu” yorumunu yaptı. Bunun üzerine, milyonlarca farklı mesleklerden başı örtülü kadınlar tweeti alıntılayarak cevap verdi.

Sahi bu baş örtüsü; doktor olmaya, avukat olmaya, savcı olmaya, sporcu olmaya, hakim olmaya engel mi? Sahi biri baş örtülü olduğu için, doğru kararı veremez mi, bir başarı elde edemez mi?

Bunlara 28 Şubat süreci boyunca çok denk geldik. Yıllar, yıllar geçti hala bu zihniyetin uzantılarıyla uğraşıyoruz. Çağdaş kadın mini etek giyen başı açık kadın mı?

Baş örtülüler olarak bunlardan çok çekmedik mi? Artık baş örtülü ve başarılı kadınlara toplum hazır değil mi? Başörtülü doktor, başörtülü mühendis, başörtülü sporcu. Bunlar hayal mi olmalı.

Evet baş örtüsü bir simge hem dini anlamda hem de politik anlamda; biri başını kapatıyorsa otomatik olarak onun bazı hassasiyetleri olduğunu var sayıyoruz. Demek ki; dindar, demek ki bazı hassasiyetleri var diyoruz. Peki baş örtülü ama seküler olamaz mı bu kadınlar? Hala anneannelerinden kalma; temizlikçi, hizmetli  gibi mesleklerde mi çalışmalı baş örtülü kadınlar.

Bir diğer konu baş örtülü olup; seküler olamaz mı? İnançlı ama seküler teamülleri olamaz mı? İllaki dindar olmak zorunda mı? Baş örtüsü üzerinden kadına biçilen rol neden hep, bir alana sıkışmak oluyor. Kadın baş örtülü olduğu için neden hem sekülerlerin hem dindarların alanlarında sıkışıp kalmalı. Baş örtülü bir kadın hayatıyla ilgili yaşam şekline neden kendi karar veremiyor da onun üzerinde karar alıcılar var?

Bu konuyla birlikte ikinci çok konuşulan konudan bahsetmek istiyorum. Yine bir Twitter kullanıcı; baş örtülü kadınların Anıtkabir’e gitmesini eleştirmiş, bunun üzerine baş örtülü kadınlar Anıtkabir’e gittikleri fotoğrafları paylaşıyorlar.

Evet baş örtülü kadınlar Kemalist zihniyetten çok çekti. Yıllarca sosyal hayattan ve eğitim hayatından dışlandı. Ağır bedeller ödediler. Bunlar da kadınlara Kemalizm üzerinden yapıldı. Bugün aynı kadınların çocukları Anıtkabir’i ziyaret ediyor, Atatürk’e bağlılıklarını sunuyor. Bu da yarı bir konu olarak incelenmeli elbette. Ama yine aynı yere gelmek istiyorum. Baş örtülü kadına  ne yapması gerektiği birileri tarafından söylenmemeli.

Dindar sakallı bir genç alkol aldığında sorun yok ama baş örtülü bir kadın aldığında dünya alt üst oluyor. Buna bu kadar anlam yüklemeye gerek var mı?

Baş örtüsü üzerinden kadınların hayatları kısıtlanıyor bence. Zaten evde, sokakta kadınlar bir sürü baskıyla karşı karşıya bir de toplumun içine karıştığında baş örtülü olma ayrıcalığı yükleniyor üzerine.

Bence baş örtülü kadınları sekülerler ve dindarlar rahat bırakmalı. İsteyen örtebilir ve örtüye göre istediğini yaşayabilir. Kadına rol biçilmesini ve kadın üzerinden birilerinin tahakküm kurmasını kabul etmiyorum.

Kadınların daha özgür ve kendilerine ait bir hayatı yaşayacakları günlerde buluşmak üzere diyorum.   

SAYIKLAMALAR İKİ

 SAYIKLAMAR İKİ En son ölüm gelir yine de erken deriz diyordu biri. Sahi sonda mı geliyor ölüm, her şey tamam olduğunda mı geliyor. Yakınını...